asık suratlı olmayan yüzü her zaman gülen
ÜCRETSİZ– Google Play ve App Store'dan alın. YÜKLE. Zor Kullanmak İşe Yarar Mı?
Yüzüekşi, çatık çehreli, asık suratlı: Abus adam. (Çehre hakkında da kullanılır). on adet koyun, üç adet gemi. (Matematikde) aded-i tam = Taksimde küsûru kalmayan; ad«d-i sahih = Küsuru olmayan; aded-i Aşârî (ve doğrusu öşrî) her defasında ona taksim olunarak devamlı şekilde taksimine devam olunan sayı ki
Ozaman dilimi içerisinde Ermenek Zübeyir Gündüzalp Koleji afaktaki birçok menfi propagandayı yıktı. Ülke çapında cemaat içerisinde de müteşebbis bir ruhun muvaffakiyetine şahitlik etmişti. Bir asık suratlı anını hatırlamıyorum, görmedim. Devamlı neşeli gülen, her insana iltifat eden çok nazik gerçekten farklı
Kestiğininher zaman iki yüzü olacağını öğrendim. Bunca asık suratlı, karamsar kalabalığa mutlu olmayı seçen bir kişi daha katılsın ister misin? yaşamımızdaki insanlara sadece sıcak bir kucaklama ya da uzatılan bir elden daha karmaşık olmayan bir hareketle yardım edecek büyük bir gücümüz olduğunu anlamak
Onuniçin dünya,bir bardak çaydan ibaret idi.İçine istediği kadar şeker atıyor ve attığı zamanda 'Oh iyi ki atmışım,süperim ben'diyordu.Anlaşamıyordum Bay Ego ile.Bir cinsti bu kişi.Darwin'in evrim terorisine dayanarak konuşmak gerekirse,onun için Darwin adam değildi.'sallıyor lan bu' diyordu.Herşeye muhalefetti.Hele ki bir futbol maçı yapın ki play station
musik tradisional yang menggunakan lirik bernuansa islami. Karşınızda sürekli surat asan bir insan sanırım sizi de ziyadesi ile her zaman güler yüzlü olmak zorunda değiliz. Zaten bunun imkanı da her sabah uyandığında"Özellikle afyonu patlamadan"çevresindeki insanlara hayatı zindan edecek kadar yüzü gülmeyenbir insan... Gün içinde ona bir şey anlattığınızda sizi çatık kaşlarla dinleyen. Ya da dinliyormuş gibi yapıp aslında kafasında bin bir tilki dolaşan bir yakınınız, ya da bir eğer böyle bir insanla sürekli yaşamak zorundaysanız. Allahyardımcınız güler yüz, tatlı dil insana cesaret verir, mutluluk verir. Güleryüzlü insanlar her kusurunuzu görmez. Ona rahatlıkla bir sıkıntınızıanlatabilir, dertlerinizi Çin atasözü"Sevinçli anında kimseye vaatte bulunma, öfkeli anında kimseye cevap verme.." der. Belki çok doğru bir söz bu çünkü öfkeli anımızda kırıcı olma ihtimalimizyüksekken, çok mutlu bir anımızda da, yapamayacağımız vaatlerdebulunma olasılığı bir insan her zaman mutlu olamayacağı gibi. Her zaman asık suratlı da olmamalıdır. Eğer sürekli mutsuz görünen, sürekli asık suratla dolaşan bir arkadaşınızvarsa, sadece arkadaşınızdır. Hiç bir zaman dostunuz sevdiğimizi söyleriz. Ama sağanağa dönünce şemsiyemizi kişiyi ne kadar seversek sevelim. Eğer bizi mutsuzluktansırılsıklam ediyorsa gün gelir tahammül edemeyecek duruma zamanlar İstanbul radyosunda aile sohbetleri yapan yazar ve şairŞevket RADO gülmek, gülümsemek ile ilgili yaptığı bir sohbette anlatmıştı."Bektaşi’nin hikayesini bilirsiniz. Seksen yaşında öldüğü halde mezar taşına beş sene yaşadı” diye yazdırmış. Bu beş sene onun hayatta gülerek, neşe içinde yaşadığı, gam kasavet nedir bilmeden hoşça geçirdiği seneler ile bildiğimiz "Bektaşi" bile sadece beş sene gülerek, neşe içinde yaşadığını söylemişse. Vay bizim halimize...Hayatımızı uzatabilmek için hoş görüyü, güler yüzü ve paylaşmayı doyasıyayaşamalıyız diye düşünüyorum. İnanın gülmek size çok yüzünüz solmasın...
FERDİ DURDU MALATYA Malatya İnönü Üniversitesi 19. Bahar Şenlikleri kapsamında üniversite öğrencileriyle bir araya gelen Sanica Boru Elazığspor Teknik Direktörü Yılmaz Vural, Türk futboluyla ilgili birçok konuda çarpıcı açıklamalarda bulundu. Vural, Türkiye’de herkesin mutlu ve hak ettiği yerde olmasını istediğini belirterek, “O gün ki siyasette güncel olan neyse kendisine yakın olanları bir yerlere getiriyorlar. Bunlarla ilişki kuramıyorsanız, bir işin içine girmeniz mümkün değil. Türkiye’nin gerçeği budur. Dolayısıyla bu ülke, bu tarzını değiştirmezse maalesef bizler hiçbir şey olamayız. Çünkü bu taraflar ve güçler hep yer değiştirecek. Benim hayalim Türkiye’de tarafsız davranılsın, ayrılık ve görüş farklılıkları kavgaya dönüşmesin. Bu anlamda Türkiye’de son gelişmeler beni de çok mutlu ediyor. Bu ülkede hepimiz birlikte yaşıyoruz. Dolayısıyla öyle bir ülke hayal ediyorum ki, herkes olduğu konumdan mutlu olsun” dedi. Fenerbahçe-Galatasaray derbisinde yaşanan olaylara da değinen Vural, şunları söyledi “Maalesef ağzı, burnu, gözü olan ve insana benzeyen birçok canavar var içimizde. Ve bunların kabahati yok. Yönetenler olarak o kadar sertleştiriyoruz ki olayı. Neticede bizim yaptığımız bir gösteri. Futbol bir gösteridir. İnsanlar eğlenmek için buraya gelirler. Amacının dışında davranmaya başladık. “Başarılı olalım da her şey mubahtır. Ne olursa olsun.” Böyle düşünüp, insanları geriyoruz.” Tecrübeli teknik adam, “Maçın heyecanına bile dayanamayıp, kalp krizi bile geçirdiniz? Maç içindeki heyecanınızı neye bağlıyorsunuz?” sorusuna, “Nereden biliyorsunuz numara yapmadığımı? Antalyaspor-Elazığspor maçında 3-0 galiptik. Ben hastaneye gittikten sonra 6-0 oldu. Bu bir şov. Yani bu bir gösteri. Beni seyrediyorlar, oyuncuları seyrediyorlar. İnsanlar keyif almaya gelmişler. Ben futbolun hep gülen yüzü olmaya çalıştım. Yani bunun bir müsabaka olduğu algısını anlatmaya çalıştım. Oyuncu dövmeme kadar. Bakın insanlar hala unutmuyor. Bu kadar ciddi bir iş değil” cevabını verdi. Futbolla siyasetin iç içe olduğunu savunan Yılmaz, “TFF kendi iradesiyle başkanını seçemez. Bu nasıl özerklik? Maalesef biz hala Padişah kültüründen kurtulamıyoruz? Biz halen demokratikleşmeyi, birlikte bir şeye karar vermeyi bilmiyoruz. Bize bu özerkliği verdiler ama biz bu özerkliği kullanamıyoruz” görüşünü öne sürdü.
Hayatınızdan gülmeyi hiç eksik etmeyin ve öyle güzel gülün ki hiç kimsenin sizi ağlatmaya cesareti olmasın. Gülmek ile ilgili güzel sözlerden oluşan bir yazı hazırladık. Gülmek İle İlgili Güzel Sözler Hayatınızdan gülmeyi hiç eksik etmeyin ve öyle güzel gülün ki hiç kimsenin sizi ağlatmaya cesareti olmasın. Gülmek ile ilgili güzel sözlerden oluşan bir yazı hazırladık. Sinirimden gülüyorum albayım. Çünkü sinirlerim artık gülmek için kafamın neşelenmesini beklemiyor. Oğuz Atay Öyle güzel gülüyordu ki sanki yeter artık yaşadığın der gibi. Canım bir deliye gülmek isterse, hiç uzağa gitmeden, kendi kendime gülebilirim. Michel de Montaigne Güzel gülmek herkese nasip olmuyor Sebastian. Yaşamımda ilk kez, aynı anda hem gülmek hem ağlamak istedim. Khaled Hosseini Gülen gözlerinin bebeğinde, kendimi görebilmekti dileğim. Cemal Süreya Kahkaha, iki insan arasındaki en yakın mesafedir. Victor Hugo İnsan mutlu olduğu zaman mı güler, yoksa güldüğü için mi mutlu olur. Beni isterseniz dövün; ama bırakın istediğim gibi güleyim. Jean B. Moliere Gülmen öyle güzel olmalı ki, hiç kimsenin seni ağlatmaya cesareti olmasın. Güler yüzlü olmayan bir kişi, dükkân açmamalıdır. Konfüçyüs Eğer ağlarsan tek başına ağlarsın ama gülersen herkes seninle birlikte güler. Gülmek, fırtınalı gökte doğan bir gökkuşağına benzer. Anastasius Grün Haddini bilmez gülüşlerim vardır benim; dosta keyif, düşmana acı verir. Gülmek için mutlu olmayı beklemeyiniz, belki gülmeden ölebilirsiniz. Victor Hugo İnsan mutluluktan gülmezmiş; güldüğü için mutlu olurmuş! İnsanın yaşamı gülümseme ile gözyaşı arasındaki terazi mizanı gibidir. Her kahkaha, bir bardak kana bedeldir. Henry Bergson Gülmek hayatı karşına alabilmek demektir. Serkan Özel Her şeyin aşırısı zararlıdır ama bu gülmek için geçerli olmasa gerek. Eğer mutluyum diyorsan, o zaman gülebildiğin kadar mutlusun. Bazen içimizden ağlamak geldiği halde gülmek zorunda kalıyorduk. Gülmek, duygunun mutlu ve özgür bir biçimde dışa vurumudur. Stefan Zweig Gülmek İle İlgili Kısa Sözler Tebessüm, kana en hızlı karışan ilaçtır. Bütün insanlar aynı dilde gülümser. Ne haliniz varsa gülün. Gülüşünü ayrı seni ayrı seviyorum. Gülüşünü sevmek diye bir şey var işte o çok tehlikeli. Gülümseyen bir yüz mutluluk kapısının anahtarıdır. Ne güzel söylemiş şair; gülmeyi çocuklar icat etti, bizler tüketiyoruz. Bir gülüşü var kelebek görse ömrü uzar. Allah’ım seni gelişi güzel değil gülüşü güzel yaratmış. Diyorum ki dünya senin gülüşün kadar temiz olsa. Gülmek bir mükâfattır, ağlayan gözlerin gördüğü. Küçücük bir gülümseme yağmurdan sonra açan güneş gibidir. Unutup gülmek, hatırlayıp üzülmekten çok daha iyidir. Bir gülüşü var ve bu sizi hiç ilgilendirmez. Herkesin sizi sevmesini istiyorsanız, gülümseyiniz. Dale Carnegie Gülme, yan etkileri olmayan yatıştırıcı bir ilaçtır. Arnold Glashow Gülümseme, dudaklarınla yapabileceğin en iyi şeydir. Ağlamamak için her şeye gülerim. Beaumarchais Benim tek dileğim gülümseme ile bakan gözlerinde yer bulmaktı. Aşık olmam sanırken gülüşün rezil etti beni. Bu dünya da kiminin kısmeti hep gülmek, kiminin kısmetinde de hep ağlamak var. Size bir tarif vereyim; Maliyeti sıfır ama etkisi çok fazla; “gülmek.” İnsan gülebildiği kadar insandır. Moliere Gülmek kadına onu gülümsetmek adam’a yakışır. Boşa geçmiş bir gün, hiç gülümsemeden geçen günüdür. Güzellik güçtür; gülümseyiş de kılıcıdır onun. Charles Reade Milyarlarca gülüş arasında seninki favorim. Gülme iki insan arasındaki en kısa mesafedir. Victor Borges Gülmek İle İlgili Anlamlı Sözler İnsanları kandırmak onları mutlu edip gülümsetmekten çok daha kolaydır. Her gülümsemenin bir manası vardır. Bir kişi durduk yere gülümsüyor ise bu deli değil, aklına kendini gülümsetecek bir şey gelmiştir. Bir gülüyorsun sen bir gülüyorsun tamam diyorum dünya bitti kapatıp gidelim. Eğer sabah uyandığınız zaman aynada kendinize gülümserseniz, aynada size gülümseyecektir. Topluma biraz olsun katkı sağlamak istiyorsan, yolda karşılaştığın insanlara gülümseyerek selam ver. Siz mutsuz olduğunuzda herkesler de mutsuz olsun hiç kimse gülmesin dersiniz ama öyle olmuyor işte. Komiklik ve gülme kapasitesi gülendedir, gülünende değil. Charles Baudelaire Siz benim sahip olduğum her şeyi elimden alabilirsiniz ama gülüşlerimi asla. Yeni doğan bir çocuk hayata emeklemeyle başlar, büyük ve geniş ormanlar küçücük bir fidenin toprağa dikilmesiyle başlar, ömürlük sevgiler ise küçük bir gülümseme ile başlar. Gülümsemen öyle güzel olmalı ki hiç kimse senin seni ağlatmaya cesareti olmasın. Bugün sana gülümseyen bahçendeki gülün değerin bil, çünkü o yarın solacak ve artık yaşamayacak. Gülmeyi herkes yapabilir ama gülerken ağlamak içli ve duygulu insanların işidir. Gülümsemeyi bilmeyen insan, kendi ile barışık olmayan veya bulunduğu çevreyi sevmeyen biridir. Gülümsemek bir insanı hayata döndürebilir, bir çocuğu mutlu edebilir, bir umutsuza umut verebilir. Güldüğünüz zaman her zaman mutlu olmazsınız, bazen de acılara inat gülersiniz. Hayatınızda yaşayacak olduğunuz tarifsiz mutluluklardan birisi karşındaki kişinin yüzündeki gülümsemeye senin sebep olmandır. Gülmek zengin, ya da fakir ayrımı yapmaz. Zengin param çok diye güler, fakir ise param yok derdim yok diye gülümser. Gülmek insanı neşelendirir ve mutlu eder. Çok gülen ağlar gibi bir söylenti yanlıştır. Hayatında her ne olursa olsun, dudaklarından hiçbir zaman gülümsemen eksik olmasın. Biz toplum olarak her zaman her şeyin olumsuzluğuna karşı hazırlığımızı yaparız. Biraz çok güldüğümüz zaman, hemen ağlayacağımızı düşünürüz. Bir kadın değer verdiği ve ilgi duyduğu kişiye gülümser ve eğer o kişiye güveniyorsa bu gülümseme kahkaha ile gülmeye dönüşür. Gülmek İle Alakalı Sözler Bugün az da olsa bir umut ışığı varsa gülümse, belki yarın o da kaybolacak. Sende birçok kişi gibi gülümseme ile ilgili sözler yazımızı okuyorsun. Haydi, sende gülümse hayata, bunu yapmak inan çok zor değildir . En güzel gülümsemeyi kadınlar yaparlar. Ve kadınlar eğer isterse istediği zaman ağlarlar. Siz hiç gördünüz mü asık suratlı bir satış temsilcisi, yüzü gülmeyen bir esnaf, gülümsemesini her zaman yüzünden eksik etmeyen bir satış elemanını. Ne güzel söylemiş Mevlana Hazretleri; Bir insanın nasıl güldüğünden terbiyesini, neye güldüğünden ise zekâsını ve seviyesini anlarsınız. Bizlere okumayı, yazmayı, teknolojiyi, hayatın zorluklarını öğrettiler ama gülmeyi hiç öğretmediler. Gülümsemek öyle bir duygudur ki; asla satın alamazsınız, başka bir kişi gülüyor diye sizde gülemezseniz, başkasının gülüşünü çalamazsınız. İnsan bir kişinin gerçekten mutluluktan mı güldüğünü yoksa zoraki tebessüm mü yaptığını hemen anlar. Mutluluğun gülümsemesi her zaman ayrıdır. Eğer sen gülerken başka birini ağlatıyorsan, güldüğün sadece kendinedir bunu bilesin. İnsan bazen durduk yere gülümser, işte o an dalan gözlerin içinden çok şeyler geçer, geçer de bilemezsiniz. Gülmek hayatın yoğun temposunun içinde yaşama bir göz kırpmak, bazen de acılara inat gülümsemektir. İnsan bedava olan bir şeyi niçin yapmaz ki? Ne vergisi var, ne maliyeti bu yüzden hayatınızdan gülümsemeyi eksik etmeyin. İnsan her zaman çok mutlu olduğu zaman gülmez, bazı durumlarda da hayata inat olsun diye acıların ortasındayken bile gülümser. Birlikte biriyle beraber ortak bir şeye güldüyseniz, sizinde ortak bir şeyleriniz vardır artık. Yaşadığınız acılara hüzün içinde bakmak yerine gülümseyerek bakıyorsanız acılarınızla yaşamayı öğrenmişsiniz. Birine bir güzellik veya bir iyilik yaparken küçük bir tebessüm etmeyi de ihmal etmeyin. Gülümseme ile yapılan iyilikler her zaman daha etkili olmuştur. Sen hayata gülümsersen hayatta sana gülümseyecektir. Eğer sen hayata surat asarsan o da sana surat asacaktır. Tercih senin. Küçük bir gülümseme aşka giden bir patika yol gibidir, o yoldan gitmesini bilene. Gülmekle İlgili Sözler Her acının bir gözyaşı olduğu gibi, her mutluluğun da bir gülmesi vardır. Gülümsemek ve gülmek için illaki mutlu olmayı beklemeyin, belki hayat yarın bizim için olmayacak. Boşa geçen zaman hiç para kazanılmadan geçen bir gün değildir. Boşa geçen zaman hiç gülümsemeden, gülmeden geçen zamandır. Gülmeyi çok seven kişiler ve yüzünden gülümsemesi hiç eksik olmayanlar hayata karşılı daha sağduyulu, hemen sinirlenmeyen sakin, mantıklı düşünce üretebilen ve yaşama geniş açılı bir bakış açısıyla bakabilen kişilerdir. Hayatımızda ilk önce öğrenmememiz gereken gülmek olmalıdır. Gülmeyi öğrenirsek, başkalarına mutluluk vermeyi de öğreniriz.
“Yerçekimi nasıl cisimlerin özü ise, özgürlük de insanların özüdür.”[1] Jean Jacques Rousseau’nun, “İnsanlar özgür doğar, ama her yerde zincire vurulmuş olarak yaşarlar,” biçiminde tarif ettiği hâlin küresel bir despotlukta ifadesini bulduğu zorbalıkla yüz yüzeyiz… Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin, “Sağımdan solumdan geçip duran, telaşla koşturan, her zaman aceleci, asık suratlı, endişeli insanlara katlanamıyordum… Neden hep üzgün, hep endişeli, telaşlıydılar? Nedendir, mutsuzluklarının suçu kimindir?”[2] sorusuyla müsemma ve “Şimdi korku mevsimi”[3] diye tarif edilen terörün kollarında sarsılıyoruz! Bu tabloyu en iyi Ursula Kroeber Le Guin’in şu satırları betimliyor “Burada devletlerden ve silahlarından, zenginlerden ve yalanlarından, yoksullardan ve sefaletlerinden başka bir şey yok. Burada doğru hareket etmenin, temiz bir yürekle hareket etmenin yolu yok. İçine kâr, zarar korkusu ve güç isteği girmeden yapabileceğiniz bir şey de yok. … Özgürlük yok…”[4] Evet tam da böyle galiba! XXI. yüzyılda “özgür olmak”, “olağan”a denilene boyun eğip; terliğini, pijamanı giyip, sıcak evinde oturarak sıradanlaştırılmış kötülüğe teslim olmak iken; yerküredeki tüm kötülükler; onlardan kurtulup, güzellikleri yaratma zorunluluğumuzun gerekçeleridir ya da olmalıdır. Malum Jean-Paul Sartre’a göre, “Mahkûm olduğumuz şey”dir özgürlük. Bunun elbette zorunlulukla devasa bir ilişkisi söz konusuyken; “Özgürlük ve zorunluluk ilişkisini doğru olarak ilk ortaya koyan Hegel oldu. Ona göre, özgürlük, zorunluluğun kavranmasıdır. Zorunluluk ancak kavranılmadığı ölçüde kördür’. Özgürlük doğa yasaları karşısında düşlenmiş bir bağımsızlıkta değil, tam tersine bu yasaların bilinmesinde ve bu bilme sayesinde bu yasaların belirli amaçlar doğrultusunda planlı bir biçimde kullanılma olanağında yatar. Bu, hem dış doğa yasaları için, hem de insanın kendisinin maddi ve manevi varlığını yöneten yasalar için -gerçeklikte değil, olsa olsa tasarımımızda ayırabileceğimiz iki yasa sınıfı için de- geçerlidir. Bundan dolayı, irade özgürlüğü, ne yaptığına bilerek karar verme yetisinden başka bir şey değildir. Demek ki, belirli bir sorun üzerinde bir insanın yargısı ne kadar özgür ise, bu yargının içeriğinin belirliliğinin zorunluluğu da o kadar büyük olacaktır… Demek ki özgürlük, kendimiz ve dış doğa üzerinde, doğa zorunluluklarının bilgisi üzerine kurulu egemenlikten oluşur.”[5] * * * * * Akıl, adalet, emek, eşitlik ve başkaldırı özgürlüğün vazgeçmesi mümkün olmayan yoldaşlarıyken; ne kadar çok tabu, baskı, yasak varsa; özgürlük de o kadar acil ve gündemdedir. Yani özgürlük ihtiyaçtır; ihtiyaçtan doğar; Henri Lefebvre’in de işaret ettiği gibi “Özgürlük, ihtiyacın içinde ve ihtiyaç dolayısıyla doğar. Uygulanma fırsatı bulduğunda, bu sert gerçeğe nüfuz etmesini ve onu dönüştürmesini sağlayan çatlağı keşfeder. Nihayet, insan, eksik olan ihtiyaçtan yola çıkarak olasılıklar dünyasını keşfeder, bu olasılıkları yaratır, aralarından seçer ve gerçekleştirir. İnsan, tarihsellik olur. Bilinci kapanamaz. Bireysel bilinçler toplumsal bilinçlere, toplumsal bilinçler de bireysel bilinçlere açılır; insan bilinçlerinin çokluğu dünyaya açılır.”[6] Yani eşitlikten arî ele alınması mümkün olmayan özgürlük; bir insan için tüm insanlar kadar vardır. Düşüncesini açıklayamadıktan, farklılığını ortaya koyamadıktan sonra hiçbir özgürlükten söz edilemezken; birlikte yaşamanın, kardeşleşip, ortaklaşmanın temeli özgürlükleri genişletip, derinleştirmektir. * * * * * “Bir köle olarak yaşamaktansa, özgürlük savaşçısı olarak ölmek daha iyidir,” diyen Yılmaz Güney’in uyarısını “es” geçmeden unutulmamalı; insanlık için eğer temel bir etik ilkesi varsa, o da eşitlikçi-özgürlüktür. Özgürlük, fedakârca sorumluluklar gerektirirken; onun için yaşamak akıntıya, ölüme inat yaşamaktır; Che Guevara’nın, “İki şeye hakkım var özgürlük ve ölüm. Birine sahip olamazsam ötekini isterim, çünkü kimse beni canlı tutsak edemez,” vurgusundaki üzere… Özgürlüğün en büyük düşmanı egemenler kadar, düzenin manipüle ettiği hâlinden memnun kölelerdir! Kapitalist yabancılaşmanın köleleştirip, sürüleştirdiği yığınlar açısından “Özgürlük ancak her şey anlamını yitirdiği zaman ortaya çıkabilir; çünkü anlam, ne tür olursa olsun, yalnızca ideolojik bir kabuktur,” Jean-Paul Sartre’ın da altını çizdiği üzere! * * * * * Yalanın, kandırma ile yanılgının etkisi altındaki insancıkların özgürlüklerinden vazgeçtikleri suskunluğun orta yerinde en büyük tehlike özgürlükler konusunda “mış” gibi yapan tulûattır. Korkunun egemenliğine gönüllü köleliğin “özgürlük diye” pazarlanması, sunulmasıdır. Oysa ki özgürlük, egemen yalanlardan bağımsız yaşamak, kopmaktır! Şöyle bir anımsayın Hep korkutulduk; hâlâ da korkutuluyorken özgürlükler öcü, umacı ya da yasak meyvedir! Ancak tüm yasaklara, yasakçılara rağmen son insan ölene dek, özgürlük de mücadelesi de asla yok edilemeyecektir. Çünkü bu mücadeleyi engellemeye çalışanlar, özgürlüğün galebe çalacağı kaygısıyla kavrulanlardır. Ve insanlar uğruna ölümü göze aldıkları sürece, özgürlük yok olmayacaktır. Bu yolda sadece insan zekâsına, iradesine ihtiyacımız varken; özgürlük olmadan hayatın anlamı yoktur. * * * * * Hepimizin, herkesin hakkıdır özgürlük; onu savunanların ödedikleri bedelin ağırlığı göz ardı edilmemelidir. Ve de özgürlük gelecek umudu olmaktan öte şu “an”ken; eğer korkmayı reddedersen ve köle olmamaya karar verirsen; o zaman zincirlerin kırılır. Komutan Yardımcısı Marcos’un ifadesiyle, “Özgürlük şafak vakti gibidir. Kimileri gelmesini beklerken uyur, ama kimileri de uyanık kalır ve ona ulaşmak için gecenin içinden yürür”ken; ölüm korkusunu aşamayanlar için özgürlük yoktur ve “Özgürlük içinde yoksa, hiçbir yerde yok demektir,” Fernando Pessoa’nu ifadesiyle… Evet, evet “Önce özgürlüğünüzün peşine düşün. Olumsuz düşüncelerinizden, korkularınızdan, bağımlılıklarınızdan, ilerlemenizi engelleyen her şeyden özgürleşin,” notunu düşen Stefano D’Anna’nın altını çizdiği üzere özgürlük onun kazanmak için mücadele eden kimsenin hakkıdır. Gerçek özgürlük, başkaları gibi, ya da herkes gibi düşünmeye mecbur olmama hali, ve her zaman farklı düşünenlerin özgürlüğüdür. * * * * * Nihayetinde daha güzel bir yerkürenin özgürlüksüz gerçekleşemeyeceği açıkken; insanlar iktidardan korktuğu zaman, zorbalık; iktidar insanlardan korktuğu zaman özgürlük öne çıkar. Bu nedenle de özgürlük cesur olmayı elzem kılarken; “Paranın egemen olduğu bir toplumda, emekçilerin yoksulluk içinde kıvrandığı, bir avuç zenginin de onların sırtından asalaklık ettiği bir toplumda gerçek özgürlük olamaz… Devlet varsa özgürlük yoktur. Özgürlük olduğunda devlet olmayacaktır,” der V. İ. Lenin… Sonra da ekler Karl Marx “Özgürlüklerin şu ya da bu biçimine karşı olanlar, bütün özgürlüklere karşıdırlar… Özgürlük; köleler için değil, köle olduğunu bilenler içindir… Emek kara tende ezildiği sürece, Beyaz tende asla özgür olamaz…” Yani özgürlük ancak topyekûn kurtuluş uğruna mücadeleyle mümkündür. * * * * * İnsanlıkın kendi seçimlerinden, eylemlerinden, kendi yaşam durumundan sorumlu olduğu özgürlük yapabildiklerimizden ziyade, yapamadıklarımızla ilgiliyken; efendisiz olmaktır. Düşüncenin, isteğin ve iradenin olmadığı yerde özgürlük olamazken; kurtuluş özgürlükten doğar ve onu üretmek yetmez, paylaşmak, toplumsallaştırmak gerekir. Çünkü kolektif özgürlük, hayatın ta kendisi ve insanlık onurudur. Bu bağlamda özgürlük; otoriteye/ iktidara “Hayır” diyebilme gücüdür; bunun sırrı da cesarettedir. Ignazio Silone’nin altını çizdiği gibi, “Özgürlük; kuşku duyma olanağı, hata yapma imkânı ve nereden gelirse gelsin, otoriteye hayır diyebilme gücüdür… Kendi kafasıyla düşünen insan özgürdür; doğru olduğuna inandığı şeyler için mücadele eden insan, özgürdür.” Özgürlük mücadelesi, sadece özgürlüğe ulaşmak değildir; bu mücadele, insan karakterinin en güçlü, en kararlı ve en mükemmelini geliştiren bir kurtuluş mücadelesiyken; kapitalist toplumda özgürlük hakkında konuşmak saçmadır. Böylesi bir düzlemde özgürlük mücadelesi acı verse de; en radikal biçimiyle, insanlıkın gidişatını değiştirme iradesiyken; “Özgürlük daima isyana açılan bir kapıdır,” Georges Bataille’ın işaret ettiği gibi… * * * * * Kurtuluş mücadeleleriyle müsemma dünya tarihini yazan özgürlük bilinçliğinin gelişmesiyken; özgürlük hiçbir zaman oy pusulasında olmayıp; elimizde pankart taşıyarak, dilekçe yazarak gelmeyecek, gelemeyecektir. José Martí, “Özgürlük düşmanları yüksek sesle yargılarlar,” derken; köleliğin olduğu yerde özgürlük olamaz ve de özgürlüğün olduğu yerde de kölelikten söz edilmeyip; özgürlük için bilincinizi, vicdanınızı, satmamanız ve sınıfsal öfkenizden vazgeçmemeniz yeterlidir. Kolay mı? Rıfat Ilgaz’ın, “Açların boyun büktüğü memlekette/ Kişi özgürlükten laf etmemeli,” biçiminde tarif ettiği tabloda özgürlük, emeğin haklarına müdahale edilmemesi ile ölçülür. Çünkü “Özgürlük; hayatı bütünüyle yaşamak demektir, yeterli beslenme, giyinme ve barınma konusunda, bedenin gereklerini karşılamak için ekonomik olanak, ayrıca aklın faaliyet alanını genişletmek, kişiliği geliştirmek ve kişiliğimizi ortaya koymak için etkin fırsat ve olanaklara sahip olmak demektir,” Leo Huberman’ın saptamasıyla ve o, devamla şunları da ekler “Yalnızca bir avuç insan için değil, tüm insanlar için özgürlük”… “Zaruret içinde olan insanlar, özgür değildir”… “İhtiyaçların pençesinde kıvranan insan, özgür insan değildir”… “Kitaplardaki özgürlükler gerçek yaşamımızda her zaman bizim olmamıştır”… * * * * * Stefano D’Anna, “Size öğretilen ve anlatılan dünyanın, anlatıldığı gibi olduğunu söyleyenler sadece anlatanlardır. Korkmanız, çekinmeniz, endişe etmeniz gerektiği söylenen her şey, bu betimlemenin pençesindeki insanların fikirleridir. Oysa bunlar olumsuz duygulardır ve hiçbiri dünyaya geldiği hâliyle insanın mayasında olan hisler değillerdir. İnsan korkusuz doğar. Korku, zorla öğretilir,” diye haykırırken; özgürlüğün gerçek temeli itaatsizliktir; ezen hiçbir zaman özgürlüğü gönüllüce vermez; ezilenler onu istemeli ve uğruna mücadele etmelidirler. Özgürlük nihai kertede, insanın kendi seçimlerinden, eylemlerinden, kendi yaşam durumundan sorumlu olduğu anlamına gelirken; Ursula Kroeber Le Guin’in, “Hiçbir şeyiniz yok. Hiçbir şeye sahip değilsiniz. Hiçbir şey sizin malınız değil. Özgürsünüz. Sahip olduğunuz tek şey ne olduğunuz ve ne verdiğinizdir,” vurgusu kulaklara küpe edilmelidir. Tıpkı “İnsan, istediği an özgür olur,” diyen François Marie Arouet Voltaire’in uyarısındaki üzere. Malum “Özgürlük yalnızca onu savunacak cesareti olanlara aittir,” dermiş Pericles… * * * * * Bunları gerçekleştirebilirsek; Leo Huberman’ın, “Dünyayı kurtarıp, güzelleştirme umudumuz var,” sözlerine layık olabiliriz, her özgür insan gibi… Yazar, aktivist. 1954, Kale Mahallesi / Çorum doğumlu. Baba adı Kemal, anne adı Necla’dır. Eserlerinin çoğu Sibel Özbudun ve diğer yazarlarla birlikte kaleme aldığı kolektif çalışmalardır. Kitapları dışında kendisi hakkında yeterli bilgi bulunamayan Temel Demirer, kendisini şöyle anlatır “Kendimden söz etmenin pek anlamlı ve “şık” olmadığına inanan biri olarak çok düşündüm… Ne yazacağımı kestiremedim. Ve nihayet şunları diyebilmenin en doğrusu olduğuna karar kıldım… “İnsana ait hiçbir şey bana yabancı değil” diyenlerden; dünyaya aşağıdan bakanlardan; kendi kuşağımla müthiş bir serüveni yaşayanlardan; yaşadıklarımdan asla pişman olmayanlardan ve hatta yaşadıklarımı yaşamış olmayı bir onur ve şans addedenlerden; sevdasız kavga, kavgasız sevda olmaz diyenlerden; bir afet-i devrana aşık olanlardan; hâlâ “tek yol devrim” gerçeğine bağlı olanlardan ve nihayet “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek!” diyenlerin safındaki sıradan, vasıfsız, herhangi biriyim… Ve nihayet halen “sakıncalı” dediklerinden ve GBT’lerindeyse sabıkalıyım.” N O T L A R [*] İnsancıl, Yıl31, No367, Şubat 2021… [1] Louis Althusser. [2] Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, Budala, çev Nihal Yalaza Taluy, Can Yay., 2019. [3] Eduardo Galeano, Tersine Dünya Okulu, çev Bülent Kale, Sel Yay., 2017. [4] Ursula K. Le Guin, Mülksüzler, çev Levent Mollamustafaoğlu, Metis Yay., 2017. [5] Friedrich Engels, Anti-Dühring, çev İsmail Yarkın, İnter Yay., 2000, [6] Henri Lefebvre, Gündelik Hayatın Eleştirisi 1, çev Işık Ergüden, Sel Yay., 2012.
İSTANBUL AA KENAN IRTAK Öğrenci affıyla dönerek bitirdiği ve daha sonra yüksek lisans yaptığı Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden hocaları ve arkadaşları, Türk sinemasının "gülen ve güldüren yüzü" Kemal Sunal'ı her dönem en çok izlenen filmlerin unutulmaz karakterlerinden olan Sunal, vefatının 21. yıl dönümünde yad eğitimini 11 yılda bitirdiği Vefa Lisesi'nde tamamlayan Sunal, tiyatroya devam ederken şu anki adı Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi olan Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksekokulu'nda 2 yıl öğrenim eğitimini yoğun tiyatro turneleri sebebiyle yarım bırakan Sunal, 1992'de çıkan "öğrenci affı" sonrasında üniversitenin 2. sınıfından devam etti. Sunal, 51 yaşındayken 1995'te mezun sanatçı, daha sonra fakültenin Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü'nde yüksek lisans yaparak, "Televizyon ve Sinemada Kemal Sunal Güldürüsü" başlıklı bir tez ve yüksek lisanstan hocaları ile bazı arkadaşları usta oyuncu Kemal Sunal'ı AA muhabirine yüksek lisans tez danışmanı Prof. Dr. Şükran Kuyucak Esen, sanatçıyı bu çağın "Nasrettin Hocası" olarak tanımladığını derslerine devam eden ve öğrenmeye önem veren bir öğrenci olduğunu anlatan Esen, usta oyuncunun, Türkiye'nin en tanınmış oyuncusuyken, birdenbire sıradan ve dikkat çekmeyen bir öğrenci kılığına bürünebildiğini öğrenciliğin tüm gereklerini yerine getirdiğini belirten Esen, "Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Nişantaşı Binası'nın koridorlarındaki ders notu alışverişi, sınavlarda heyecanlanışı, ödevlerini hazırlarken telaşlanışı ile arkadaşlarından hiçbir farkı yoktu. Hatta notlarını öğrenmek için, not bürosundaki 'Masum abi'ye dil dökmesi, çaycı müstahdemlerle arkadaşlığı, tümüyle diğer öğrenciler gibiydi. Ama diğer öğrencilerden önemli bir farkıysa 'Türk Sineması' derslerinde, film çekimleriyle ilgili ayrıntılı bilgileri hocası ve arkadaşlarıyla paylaşması, yönetmen Ertem Eğilmez’in setlerde yaptıkları üzerine bilgiler ve anılar aktararak, dersi renklendirmesiydi." sınıf arkadaşlarının Sunal'ın kendilerinden ayrı görmediklerini, ona arkadaşça yaklaştıklarını, onun da bu ilgiye aynı şekilde karşılık verdiğini dile "kendi sineması" hakkında yüksek lisans tezi yazdığına dikkati çeken Esen, şöyle devam etti"Tezinin adı 'Televizyon ve Sinemada Kemal Sunal Güldürüsü' idi. Türk Sineması dersi sırasında vize ödevi olarak, Kemal Sunal filmlerini incelemesini istemiştim kendisinden. O zaman ödev kapsamında incelediği bu konuyu, tez konusu belirlerken hatırlattı ve Kemal Sunal filmlerini tez olarak yapmak istediğini belirtti. Sonuçta, tezde her film çözümlenmedi ama dönemin Türkiye'sinin sosyolojik yapısı ortaya konularak, bu yapıda 'Kemal Sunal filmleri' konu ve kahraman tiplemesine göre gruplandırıldı. Ayrıca bu filmlerin yıllar içinde hem sinemada hem televizyonda neden bu kadar çok izlendiği araştırıldı. Kemal bey tezini, bilim insanlarının, sanatçı ve gazetecilerin görüşlerine dayandırarak yazdı. Tezini kendi filmleri üzerine yazmış olması, kendi sineması üzerinde bir değerlendirme yapmasını ve kendisine yeni hedefler çizmesini de sağladı sanıyorum. "Esen, Sunal'ın hayatı ciddiye alan ve asık suratlı olmayan biri olduğuna dikkati çekerek, halkın gözünde starlaşmış olmasına rağmen onun doğal ve sıradan bir yaşamı olduğunu sözlerine kopya çekerken yakaladıO dönem araştırma görevlisi olan Prof. Dr. Necmi Emel Dilmen ise Sunal'ın milyonları güldüren çok ciddi bir adam olduğunu normal hayatta ciddiyet kalkanının olduğunun dile getiren Dilmen, "Ama onun yanında çok kıvrak bir zekası da vardı." gözetmen olarak girdiği bir sınavda Sunal'ı kopya çekerken gördüğünü aktararak, "Ben de yeni bir asistanım, 23 yaşındayım. Yanına gidip utana sıkıla, 'Notları kaldırsanız mı?' dedim. O da, 'yıllarca kopya çekmeme güldünüz, şimdi buna neden kızıyorsunuz?' dedi. Karşılıklı gülüştük ama sonunda notları kaldırdı. O uyarıyı gayet ciddiye aldı." diye hem sınıf arkadaşları hem de genç hocalarla çok iyi anlaştığını aktaran Dilmen, "Onlarla arada çay, kahve içerdi. Yeşilçam ile ilgili çok şey anlatırdı. 'Sinema tarihi' diye bir ders alıyordu ama kendisi çok canlı bir tarihti. Kemal Sunal güldürüsünün aslında dayandığı toplumsal yapıyı iyi etüt etmişti. Yaptığı her hareketi bilinçli yapıyordu. Sadece mimikleriyle güldürü yapan bir adam değildi." ifadelerini kullandı."Örnek bir sinema sanatçısı olduğu gibi, örnek bir aile babasıydı"Üniversitedeki en yakın arkadaşı Engin Yıldırım, Sunal'ın geç yaşta üniversiteye dönerek, buradan mezun olmasının nedeninin herkese ve özellikle gençlere örnek olmak olduğunu ile lisans ve yüksek lisansta aynı sırayı paylaştıklarını ifade eden Yıldırım, sanatçının vefatına kadar yakın arkadaş olmaya devam ettiğini dile Sunal ile üniversite eğitimine tekrar başlamasından sonra tanıştıklarını dile getirerek, "Filmlerdekinin aksine Kemal Sunal içine kapanık bir insandı. Filmlerde canlandırdığı gibi çok iyi bir insandı ama gerçek hayatta ciddi bir insandı. Halbuki film başka, yaşam da başkaydı. Kemal abi, ciddi, az ama öz konuşan bir insandı. Ancak ailesi ve yakın dostlarının yanında türkü söyler, şakalar yapardı. Örnek bir sinema sanatçısı olduğu gibi, örnek bir aile babasıydı. Çocuklarının hem eğitim hem sosyal açından en iyi şekilde yetişmeleri için ne gerekiyorsa yapmıştır." ifadelerini Sunal'ın okumayı çok sevdiğini, derslere de diğer tüm öğrenciler gibi çalıştığını zaman zaman telif yasasının geç çıkmış olmasından şikayetçi olduğunu aktaran Yıldırım, "Son dönem çevirdiği birkaç film ve dizi hariç telif hakkından hiç faydalanamayan mağdur sanatçılarımızdandı. Eğer faydalanabilseydi telif hakları nedeniyle belki de Türkiye'nin sayılı zenginlerinden biri olurdu." değerlendirmesini yaptı."Vefalı bir dosttu"Sunal'ın lisans döneminde en yakın arkadaşlarından biri olan Ekrem Okutan, onunla okulda başlayan dostluklarının ölümüne kadar devam ettiğini zaman zaman dizi setlerinde ziyarete gittiklerini anlatan Okutan, "Bay Kamber dizisi setinde ziyaret gittik. Kemal abiyle dizi setinde dahi ders çalışırdık. Dersleri ciddiyette takip eden bir öğrenciydi." Sunal'ın okulda herkesle diyalog kurduğunun altını çizerek, şunları kaydetti"Tüm sınavlara girerdi. İyi bir öğrenciydi. Ciddi ama espri kabiliyeti de çok yüksekti. Vefalı bir dosttu. Kadıköy’den 1,5 saatte, o zamanın şartlarında Pendik'e geldi, nikah şahidim oldu. İnsan ayrımı yapmazdı asla. Kemal ağabey ile son görüşmemiz ise vefatından 1 gün önce idi. Bana 'Ekrem, yarın senin memlekete, Batum'a gideceğim.' demişti. Ömrü vefa etmedi. Aldığım en kötü haberlerden biriydi. Televizyonlar alt yazı geçerken ben çoktan hastanenin yolunu tutmuştum. Birçok filmde beraber oynadığı rol arkadaşı Dinçer Çekmez ile morga girdik. Kemal abi, karşımda uzanıyordu. Gözlerim doldu. Ellerini tuttum, dua okudum.""İdeolojik bir saplantısını görmedim"Sunal'ın lisans ve yüksek lisanstan arkadaşı olan Dr. Ali Yeşildal ise oyuncunun çalışkan biri olduğunu öncesi Sunal ile ders notu paylaşımında bulunduklarını kaydeden Yeşildal, "Derslerine çalışıp gelirdi. Muhabbet ederdik, hoşsohbet bir adamdı Kemal abi." önce Sunal ve diğer öğrencilerle okulun yanındaki kafede oturup sohbet ettiğini anlatan Yeşildal, "Anlayışlıydı. Türbanlı kızlara karşı demokrattı, hoşgörülüydü. Masamıza zaman zaman türbanlı arkadaşlarımız da gelirdi. Konuşmaktan, muhabbet etmekten çekinmezdi. İdeolojik bir saplantısını görmedim." ifadelerini döneminden arkadaşı Gönül Yıldırım da Sunal ile daha çok sınav dönemlerinde karşılaştıklarını "Ders çalışırken o da bize katılırdı. Mezun olmak için çok çalışıyordu. Ara ara bize soru sorardı. Bize karşı nazik, saygılı ve güler yüzlüydü ama çok da ciddiydi." şeklinde konuştu.
asık suratlı olmayan yüzü her zaman gülen